Merhabalar 🙋💕 Geçmişte açtığım bloglar, yazdığım yazılar tarih oldu. Uzun zamandır blogum olmaması sebebiyle düşündüm ki yazmadan, paylaşmadan bir eksiklik oluyor, kendimi iyi hissetmiyorum. Yazmak gibisi yok. Aslında ilk yazım tamamen farklı bir konuydu ama karar değiştirip en son okuduğum kitapla bir başlangıç yapmak istedim.
Kitaplığımda rafların çoook düzenli olmasından kaynaklı öne çıkanlar kozalaklar oluyor :))
Kendime itirafta bulunmam gerekirse yaklaşık bir yıl öncesine kadar daha sıkı kitap takipçisi ve bir okurdum. İnsanın aklı çok meşgul oldukça daha çok kitap okumak ve rahatlamak istese de bir yıldır bunu pek başaramadım açıkçası. Bir de belli bir zaman geçtikten sonra okuduğum kitapların bir kısmını unuttuğum oluyor.(sanki 100 yaşında) Şimdiye kadar okuduktan sonra her biri için alacağım bir kaç not aslında ne iyi olurmuş. Bir de arka arkaya hızlıca kitaplar okumaktansa sindire sindire okumak daha çok hoşuma gidiyor artık. Yazara saygının da bir parçası efendim 👍
Ama ben bu sindire sindire okuma olayını da abarttım NORBERT SCHEUER' in UĞULTU / "ICHTHYS' IN PEŞİNDE" romanında 🙈 Romanı, aklımın fazlaca karmaşık olduğu bir dönemde okumaya başladığımdan olsa gerek sık sık okurken kitabın içinde olmadığımı farkedip bir çok kere başa sardım. Kitabı sevmeseydim okumayı da bırakabilirdim ama öyle olmadı.
Uğultu' ya 2015 yılında yazar Gülşah Elikbank' ın sayfasında denk gelmiştim. Aslında çok tavsiye ya da duyum üzerine kitap okumayı sevmem ama merak etmiştim bu romanı. İzmir fuarındaki stantta görevli arkadaşımız "konu ilginç başlıyor, gittikçe olaylar içine hapsediyor ve heyecanla sonuçlanıyor" gibi açıklamalarla kitabı tanıtmış, özellikle çok sevdiğinden bahsetmişti:) O gün bugündür sıra gelmemişti, 2017 de okumak varmış..
Benim için kitabı nereden, nasıl,ne zaman aldığım çok önemli. Aldığım her kitabın tesadüf olmadığına inanıyorum. Kitaplıkta duran kitap doğru zamanda sizi buluveriyor. (Çok klişe bir cümle gibi görünse de bendeki durum bu) İlk defa gidilen yeni bir yerden oradan aldığımı, oraları hatırlatacak bir kitap hediye ederim kendime. Benim kitap falım bu. Çok enteresan sonuçlar çıkıyor:)
Tarih ve yerler önemli ^.^
Gelelim Uğultu'ya. Okuduktan sonra internette küçük çaplı bir aratmadan sonra bir kişinin zorla okuduğunu, beğenmediğini gördüm. Bir diğer paylaşımda da kitabın tarafsız küçük bir özeti sunulmuş. Roman bir nehir kasabasında, nehir ile tren istasyonu arasındaki misafirhanede geçiyor. Çok seviyorum bu tarz romanları. Nehir odaklı yaşayan insanların hayatları ve büyük balık Ichthys'ın yarattığı etkileriyle ara ara insanın aklına düşüp kendini hatırlatacak bir roman. Kitap içindeki balık çizimleri ve anlatımları çok hoşuma gitti. Bol bol nasıl balık yakalanacağının ipuçlarının geçmesiyle gidip bir balık tutma isteği de uyandırmıyor değil. Ama ben almayayım:)
Leo annesinin sağlık sorunları zamanında parası olmadığı, borçlandığı günlerde sadece vicdanı ve kafası rahat olsun diye payına düşen paraları Hermann' a gönderiyor ve gerisini ne merak ediyor ne de kurcalıyor. Hermann' ın gemide çalışma hayatı boyunca gelen onlarca kaydın Leo'yu hiç merak ettirmediğini, bir kaçını da üstün körü dinlediğini okuyoruz. Şaşırtıcı. Nehirdeki evine ziyaretinde de ne istediğini ne istemediğini bir daha düşünmek zorunda. Hani insan yıllarca arkasına bakmaktan, fazla düşünmekten farklı cevaplar duyma korkusuyla kaçarken bir gün istediği hayatın ters yönde kaldığını anlar ya...
Aslında belki de daha çok üzerinde düşündürten kişinin Hermann olması gerekirken ben Leo çemberinde kaldım diyebilirim. Kitabın ortasında kız kardeşlerin de olduğunu öğreniyor ama uyumsuzlukları dışında kendilerinden çok bir bilgi alamıyoruz. Eh merak da duymadım zaten.
*Romanı okurken misafirhane, uğultusuyla birlikte nehir, bıraktığı yolcularıyla birlikte tren istasyonu harita üzerine ben yerleştirmişim gibi gözümün önündeydi. Sahiplendirdi kasabayı.
"Belki bu talihsizlik, öğrenmek istemediğimiz şeyleri öğrenmek, ait olmadığımız ve kendimizi yabancı gibi hissettiğimiz bir dünyada bulunmak zorunda olduğumuz için başımıza gelmişti."
Leo 'yu kitapta hangi cümle özetler dersek;
"Elimden kaçan her balık cesaretimden bir parça götürüyor. Kendimi boş hissediyorum, pes etmeyi, ilk trene atlayıp eve gitmeyi düşünüyorum. Fakat evim neresi?"
*Hermann'ın başına gelen toz silosu faciasından sonra kardeşi Leo' ya yazdığı yazı, oradayken sürekli metrelerce yukarıda babasının olduğunu bilmek isteyişi yürek burkuyor.
2014 yılında Dedalus Kitaptan (şu an güncellemedelermiş) basıma girilmiş, Almanca aslından Münire Turan tarafından çevrilmiş Uğultu' nun bir kaç yerinde eksik ve fazla kelimelerle yazılmış hatalı cümleler de var.(örneğin sayfa 105,41) Ayrıca okuduğum ilk Dedalus romanı. Kitap kapağı da ayrıca bir güzel. İyi ki bir Norbert Scheuer romanı çevirip bizlere ulaştırmışlar 😊
Tabi ki zaten bir kitap eleştirmeni değilim de kendimce notlar alıyorum diyebiliriz. Kitapların da tüm detaylarıyla verildiği özet yazıları okumayı sevmiyorum. Ama herkesin bir kitaptan aldıkları hep başka oluyor ya. Ya da yıllar sonra aynı kitabı okuduğumuzda farklı bir yeri dokunuyor insana..
Kitaptan bana geçen en yüksek duygulardan biri ise, yaşarken kaçmak istediğimiz, veya bize zulüm gelen, öfkelendiren belki de ne hissettirdiklerinin farkında bile olmadığımız kişilere, anılara, ortamlara o kişilerin yaşamadığı, olmadığı bir zaman diliminde özlem duyulması. Aklımızdan çıkmayan, ya da bir anda aklımıza düşüveren yıllar öncesinde yaşarken önemini hissetmediğimiz hatta küçümsediğimiz, görmezden geldiğimiz o küçük anların aslında hayatımızın tek tadı tuzu olduğunu idrak etmek. İnsanı yutkundurur. Kalbini acıtır. O anlara geri dönsek yine aynı tavrı takınacağımızı bile bile. Leo' nun kitabın sonundaki çaresiz koyvermişliği gibi.
Okunulası 👍
Aşk kitapları mı arıyorsunuz? Tıklayın: en güzel aşk kitapları
YanıtlaSil